26 Nisan 2012 Perşembe

Modernitenin Din Algısı

Modern zamanların Müslüman kimliklerinde neleri eksik görüyorsunuz?
Modernitenin getirmiş olduğu din algısı hepimize bir miktar bulaştı. Ekonomiye bakışımızda, dünya yaşantımızda, kadın-erkek ilişkilerinde vb. bir çok alanda kendisini ortaya koyuyor. İmanımızda, algılarımızda, bilgi seviyemizde sorun var. İkincisi İslam’ın pratiğinden büyük ölçüde yoksun olduğumuz için o Müslüman bireyi bulamıyoruz. Bütün ölçüler Kur’an’ da.. İslami ilimleri yeterince hayatımıza entegre edemiyoruz. Akli (matematik, edebiyat, mantık ilmi vb) ve nakli (tefsir, kelam, hadis, fıkıh ilmi vb.) olarak ayırt etmeden ilim Çin’de olsa gidip öğrenmemiz gerekiyor. En önemli eksiğimiz bu..
Peki modernizme karşı en genel manada neler yapmalıyız?
Modern hayat çoğulcu bir toplum gerektiğini ve kimsenin bir başkasının yaşam tarzına müdahele etmemesi gerektiğini vurguluyor. Sen ona saygı duyacaksın, o sana saygı duyacak. Nasslar bize diyor ki emri bil ma’ruf nehyi anil münker yapmalısın, olgular ise hayır bir başkasının yanlışına saygı duyacaksın… Peki ama biz Müslüman’ız, bir başkasının yanlışına göz yumacaksak, onu güzel bir dille ikaz etmeyeceksek ne anlamımız kalır. Bu bizim sorumluluğumuz, bu bizim varoluş gayemiz.

22 Nisan 2012 Pazar

‘Kolaylaştırılmış Din’ Anlayışı

Mezheplerden Kurtulmak
Çağdaş müftüleri, mezheplerin dar çerçevesinden kurtulup daha serbest davranmaya, özellikle de Sahabe’nin alimlerinin görüşlerini esas almaya davet eden kolaylaştırma taraftarlarının bunu söylerken neyi amaçladıklarına dikkat etmek durumundayız. Burada, kendisini mezheplerin üzerinde gören bir tavır bulunduğunu tesbit etmek zor değil.
Fıkhî hükümleri yenilemek, yani “ıslah” ve “tecdid” adı altında “reform” yapmak isteyenlerin önündeki en büyük engel mezheplerdir. Yaşadığımız hayatı İslâmlaştırmaya çalışmak yerine, yaşadığımız hayata İslâm’dan onay aramak peşinde olanlar gayet iyi biliyorlar ki, insanımız mezheplere sıkı sıkıya bağlanmayı sürdürdükçe bunu yapmaları mümkün olmayacak.
Fıkhî hükümleri yenilemek adına hareket edenlerin “çağın problemlerine çözüm aramak” başlığı altında ortaya koyduğu hassasiyetlere katılmamak mümkün değil. Ama bu durum bizi, adeta bir panik havası içinde nerede ne bulursak almak gibi bir garabete de itmemeli.
Mezhepler Kur’an-ı Kerim’i ve Sünnet-i Seniyye’yi en doğru biçimde anlamanın yegane yolu olduğu için, tarih boyunca ortaya çıkmış büyük alimlerden hiçbirisi kendisini mezheplerden azade görmemiş, böyle bir tavrı aklından bile geçirmemiştir. İmam Gazzâlî, Takiyyüddîn Sübkî, İbn Dakîk el-Iyd, Kemalüddîn İbnu’l-Hümâm ve daha yüzlerce alim, içtihat yapabilecek seviyede oldukları halde “ben mezhepleri tanımıyorum” gibi bir tavır içinde asla olmamıştır. Tam aksine, bu büyük alimler uhrevî sorumluluk duygusu içinde hareket ederek mevcut yapıyı zedeleme anlamına gelecek her türlü davranıştan şiddetle uzak durmuşlardır.
Modern dönem müslümanlarının belki de en temel problemi şu: İçinde bulunduğumuz duruma nasıl geldiğimiz, niçin bu şartlarda yaşamak zorunda olduğumuz, dünyanın gidişatını tayin etme, ya da en azından etkileme konumuna gelebilmek için global ölçekte neler yapmamız gerektiği… gibi meselelere kafa yormak yerine, hasbelkader yaşamakta olduğumuz durumu Din’e onaylatarak rahatlamanın yollarını arıyoruz.
Sanki Din bizi, ne halde bulunuyorsak o halde rahatlatmak ve her halükârda tercihlerimizi onaylamak için gönderilmiş gibi, hayatımızı Din’e göre değil, Din’i hayatımıza göre ayarlamanın peşindeyiz sürekli. 

14 Nisan 2012 Cumartesi

İslamî Cemaatların, Tarikatların, Fırkaların Meşruiyeti

Hiçbir İslamî parçanın, tarikatın, hizbin, fırkanın, grubun, cemaatin, kliğin aşağıda sayacağım işleri yapmaya hakkı yoktur. Yaparlarsa meşruiyetlerini yitirirler.
1.Siyonistlerle, İsrail ile, onların gizli istihbarat teşkilatları ile, doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde işbirliği yapmak.
2. Türkiye'yi yeniden bir Hıristiyan yurdu yapmak isteyen Teslisçilerle, bilhassa Siyonist Yahudilerden daha ziyade Siyonist olan Evangelistlerle işbirliği yapmak.
3. CIA ve MOSSAD ile işbirliği yapmak.
4. Sömürgeci emperyalist İslam düşmanlarıyla işbirliği yapmak, onlara faydalı olmak.
5. İslam'ın temellerinden, zaruriyatından ödün vermek.
6. Üzerinde mutlak icma bulunan "Allah katında tek hak, muteber, geçerli din İslam'dır" hükmüne aykırı sözler söylemek, İslam'dan başka da hak ibrahimî dinler vardır, onların bağlıları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir demek.
7. Sâlih olsun, fâsık olsun bütün mü'minleri tek bir Ümmet olarak kabul etmemek.
8. Allah katında Müslümanın derecesinin ve üstünlüğünün birinci ölçüsü olarak taqvayı kabul etmemek, onun yerine cemaat yandaşlığını getirmek ve bu suretle Kur'ana açıkça ters düşmek.
9. Zekatları Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata aykırı olarak toplamak ve aykırı olarak sarf etmek.
10. Aşırı derecede hizip ve fırka fanatizmi, holiganlığı, militanlığı yapmak.
11. Başlarındaki zevatı erbab haline getirip putlaştırmak.
Meşru olabilmeleri için bütün İslamî "parçaların" sahih itikat, Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunmaları gerekir.
Ehl-i Sünnet dairesi içindeki Müslümanlar din kardeşlerine taqiyye ve kitman yapamazlar.
Zekatların kimlere verileceği Kur'an-ı Azimüşşanın Tevbe suresinin 60'ıncı ayetinde çok açık, çok seçik, çok sarih bir şekilde bildirilmiştir. Bu ilahî emri çiğneyenler fasıktır, facirdir.
Kur'an bütün mü'minlerin kardeş olduğunu beyan etmektedir. Allahın tesis etmiş olduğu bu kardeşliği yıkanlar, zedeleyenler haindir, merduttur.
Allah bize, İslam düşmanlarını dost ve veli edinmeyiniz buyuruyor. Bu emri ve bu öğüdü dinlemeyip bunun tersine tutumlar sergileyenler ilahî sınırları aşmış olurlar.
İslamî, Kur'anî, Şer'î meşruiyetini kaybeden cemaatler, tarikatlar, gruplar ve parçalar rahmanî çeşitlilik dairesinden çıkmış olur.

07.04.2012 
Mehmet Şevket Eygi

10 Nisan 2012 Salı

Dindarları Tahfife Kalkışmak

“Biz herkese hakaret edelim. Halkın büyük çoğunluğunun saygı gösterdiği tarihi şahsiyetleri/din adamlarını biz tahkir edelim. Onları farklı şekilde tasvir edelim.. Bunu yaparken, hortumlanan bankalardan aktarılan milyonlarca liralık bütçeleri kullanalım. Ama kimse bize, iki çift laf edemesin. Edenleri hemen yargısız infaza tabi tutalım. Hatta mütedeyyin insanları tahkir etmek için, dini değerleri bile istismar edelim!”
Kim yapıyor bunları?
Kendilerini toplumun efendisi sayan, bir avuç azınlık.
Bunlar bir gün devletin derin bürokratı olarak karşımıza çıkıyor… Bir gün derin siyasetçisi olarak… Bir gün profesörü, bir gün aktristi.. Bir gün senaristi olarak!
 ....
Ortalığı velveleye vermek için, Kanuni Sultan Süleyman’ı, kendisine meze yapmaya kalkışıyor..
Kanuni’nin hayatını, gerçeğinden farklı göstermeye kalkışıyor.. Bu arada dini kavramları da hafife alıyor..
...
“Kanuni’nin Haremi hakkındaki bilgilerde somut bir dayanağım yok.. Uydurdum gitti” diyor..
Haydi uydurdun..
Peki, “uydurma” üzerine, dindarları tahfife kalkışmak da ne oluyor?  Kaynak





7 Nisan 2012 Cumartesi

İnsanlık Modernite İle Yoldan Çıktı

Gelenek-modernite bizi nereye götürür?
Modernite bir sapmadır. Aslolandan uzaklaşmadır. Biz asıl olana gelenek dersek, belki bir anlamada onu kategorize etmiş oluyoruz. Geleneğin miadı dolar mı? İslamiyet’i bir gelenek olarak görenler var. Aslında geleneksel ve modern olan birşey yok. İnsanoğlunun asırlardır yaşadığı bir dünya algısı var. Mümin müşrik farketmez, o hayat algısı diyor ki; şuan tanık olduğumuz küreselleşmeyi tarih boyunca görmedik. Modern zamanlarda idrak ettiğimiz kitlesel ölümlere daha önce şahit olmadık. İki dünya savaşında 100 milyon insan öldü. Yani şuan vardığımız sonucun, insanoğlunun yoldan çıkmış halinin sebebi modernitedir.
Modernite içinde kalarak Müslümanca bir modernlik oluşturmak mümkün değil mi?
Hayır değil. Çünkü modernitenin üzerine oturduğu temel protestanlıktır. Bunda katolisizmin de etkisi var. Onun Batı’da toplumda üzerinde kurduğu dayanılmaz bir baskı vardı. Bu süreci yaşayan batılı insanlar dini, hayatın dışına itmeye başladılar. Kiliseden bağımsız kalınarak hala dindar olunabileceğini söylediler. 
Bu bir eşikti ve eşik protestanlığın katolikliği devre dışı bırakmasıyla aşıldı. Protestanlık bireyin din yorumunu öne çıkardı. Aydınlanma Çağı’na gelince protestanlığın katolilisizme yönelttiği tenkid, bütün olarak akıl tarafından dine yönlendirildi. Bu defa din kurumu yani kilise hedefe konuldu. İnancın yerini bilim, kilisenin yerini seküler kurumlar aldı. Din bütün olarak devre dışı kaldı. Artık amentü diye birşey varsa onu da bilim yazacak zaten gelinen noktada şuan insanı aşan bir amentü de yok. Aydınlanmayla birlikte insanoğlunun hayatına ahireti hiçe sayan sekülerizm girdi. Dindışılık ya da dünyaya özgülük insanının çıkarlarını merkeze alan zihniyete iyice yerleşti. Sekülerizm din eksenli ya da dünya ötesi bir yaşamı kabul etmiyor. Ruhu olmayan seküler maddesel insanı ortaya çıkarıyor. Ekonomik olarak ne düşünüyorsa aslolan odur.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Ayet Bulunan Kitapları Abdestsiz El Sürmek

İslam ve Modernite Yanyana Duramaz.

Modernlik bize her türlü tüketim kültürünü aşılıyor. Bir yandan müslüman bir kimliğimiz var. Müslümanca bir modernlik oluşturmak mümkün değil mi?

İslam ve modernite yanyana duramaz. Teorik olarak dahi böyle olabileceğini düşünmek tatmin edici değil. Söz gelimi kadın-erkek ilişkileri, kadının toplumdaki yeri ve rolü.. 
Modern Müslüman kadın, eğitim görmüş entelektüel yanı gelişmiş, erkekle birlikte iş sahasında olmak istiyor. Dışardaki hayatı erkekle birlikte inşa etmek istiyor. Buna İslam’dan imkan arıyor. Burda vakıa ile naslar çatışıyor. Böyle bir durumda nassı tevil etmeye çalışıyoruz. Olguyu esas kabul ettiğimiz için, onu değiştirmeyi düşünmüyoruz da, nassı bir şekilde olguya dönüştürmek için çabalıyoruz. Oysa doğru olan olguyu nassa uydurmaktır. Allah’ın rızasını arayan bir insan için aksi söz konusu olamaz.
Tamamı

Bunlara da göz atabilirsiniz

Blog Widget by LinkWithin