Bu
tahlili, daha geniş bir düzleme taşırsak: Vahyi reddeden seküler
hümanizme dayalı Batı uygarlığını ve Batının yerkürenin galibi durumuna
geldiği andan itibaren İslâm’a ve Müslümanlara karşı giriştiği üç küsur
asırlık mücadeleyi bu çerçevede analiz edersek:
Modern
Batı, İslâm’a karşı mücadelesinde bu üç kuvveyi de kullanmıştır. Bir
yandan, Allah’ın varlığını red ve inkâr eden ateistleri, öte yandan
Allah’ın varlığını kabul etmekle birlikte semavî dinleri, yani ilâhî
vahyi ve peygamberleri reddeden deistleriyle; ayrıca, Batının galip
konumundan istifadeyle arada Müslümanları İslâm’dan koparıp kendi
inancına döndüreceği umuduna kapılmış Hıristiyan misyonerleri ve hele ki
bütün akademik maskesine rağmen mü’minlerin aklına dinleri hakkında
türlü çeşit şüpheler düşürme ve mü’minleri birbirine düşürme gayretiyle
kuşanagelmiş koskoca bir oryantalistler ordusuyla; asırlardır Batı
İslâm’a karşı ‘kuvve-i akliye’ cihetinde bir mücadelenin içindedir, ama
bu mücadeleden galibiyet devşirmeyi bir türlü başaramamış haldedir.
Bilakis müntesiplerinin en zayıf durumda olduğu modern zamanlarda dahi
İslâm, en güçlü zamanında Batının içinden Hıristiyanlıktan veya deizmden
veya ateizmden kopup İslâm’a seçen milyonlarca muhtedi devşirmiş
haldedir.