Hikmet Akpur
Kur’ân-ı Kerim üzerine kelam edip, yazı yazanların, Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in şu ikazını her zaman nazara almaları lâzımdır: (من فسر القرآن برأيه فليتبوأ مقعده من النار) “Her kim Kur’ân’ı re’yiyle tefsir ederse ateşteki yerine hazırlansın.” (Tirmizi, Ebu Davud, Nesai) Zira isabet de etse, sahih bir usule, ilme istinad etmeyen tefsirler hevaî olmaktan halî değildir. Bu i’tibarla yeterince cehd etmeden, taharrî ve tetebbu‘da bulunmadan Allah’ın âyetleri hakkında sarf-ı kelam etmek, insanların sathî reylerinin, zanlarının Kur’ân’ın hakikî ma’nası yerine ikame edilme tehlikesini taşır. İlim minberinde hoca kisvesiyle oturup da halka hitap edenlerin, hatta kitap te’lif edip neşredenlerin, insaflı olmaları, cehdlerini sonuna kadar sarfetmeleri bir vecibedir…
Günümüzde, Kur’ân meali yayınlamak, artık mücerred ticari bir faaliyete dönüşmüştür. Ortalık, hassaten Elmalılı merhumun, meallerinden geçilmiyor. Dahası Elmalılı’nın Hak Dini Kur’ân Dili mealinin, sadeleştirilmesinin lüzumsuzluğu bir yana, ne kadar ehliyetle sadeleştirildiği (hakikatte yavanlaştırıldığı) da ayrı bir mes’ele. Biz, bu yazıda Mustafa İslamoğlu’nun “Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meal-Tefsir” isimli çalışması üzerine tenkid ve fikirlerimizi serdetmeye çalışacağız. Burada tenkidden maksad, hakkın ortaya çıkarılması niyeti olup, asla bir tahkir tezlil niyeti taşımamaktadır. Hadd-i zatında binlerce insanın karşısına, Allah’ın Kitabı’nın meal-tefsiri da’vasıyla çıkıldığı için, mezkûr neşriyat dolayısıyla, fıkhî, i’tikadî bazı mahzurlar gördüğümüzden, ikazı bir vazife olarak telakki ediyoruz. Tenkidimizi, evvela, yazarın girişte usulüyle ilgili serdettiği fikirlerinden başlattık. Daha sonra da meal ve tefsir kısmında hatalı olarak bulduğumuz hususlara maddeler halinde işaret edeceğiz. Ancak bu yazımız, kitabın tamamının tek tek incelenmesi şeklinde olmayıp, intihab suretiyledir. Yazarın mukaddimesinde belirttiği, yaklaşım tarzı, aslında günümüzde Kur’ân'a, hatta İslam tarihine bakıştaki usul problemlerini içerdiği ve zannımca da, meal-tefsirde serdedilen hatalı reylerin de kaynağını teşkil ettiği için, üzerinde daha fazla durulmayı gerektiriyorsa da, biz mevzunun sınırlarını fazla taşırmadan, işaretlerle iktifa edeceğiz:
“Anlamın merkezinde Allah’ın olduğu zamanlarda, hayatın merkezinde de vahiy oldu. Böylesi zamanlarda anlam doğru bir biçimde elde edildi, üretildi ve iletildi. Bunun devamı lafız-mana-maksat üçlüsünün ayrılmamasına bağlıydı. Bunları birbirinden ayırıp koparma teşebbüsleri, her seferinde anlam binasını biraz daha zayıflattı. Bu sürecin sonunda anlam üretimi durdu…” Tamamı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder