25 Mart 2009 Çarşamba

Yüz Şehidin Ecri

Resul-İ Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Ferman Etmiş:



4

Yani, "Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir."

Evet, Sünnet-i Seniyyeye ittibâ, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittibâ etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fesâd-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek (Uymak) , ehemmiyetli bir takvâyı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhi hâtırasına inkilâp eder. Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi mürâât ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor.

Çünkü o âdi (Basit) hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibâını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî (Şeriatın kurucusu ve gerçek sâhibi olan Allah) olan Cenâb-ı Hakka kalbi müteveccih (Yönelmiş) olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.

İşte, bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını (Âdetler, görenekler) ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.


4 İbni Adiy, el-Kâmil fi'd-Duafâ, 2:739; el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, 1:41; Taberânî, el-Mecmeu'l-Kebîr, 1394; Ali bin Hüsâmüddin, Müntehebâtü Kenzi'l-Ummâl, 1:100; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 7:282. Alıntı


24 Mart 2009 Salı

Ey Uykuda İken Kendilerini Ayık Zannedenler

Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede (dine ait işler) müsamaha veya teşebbühle ( benzemek) medenîlere yanaşmayın.

Çünkü aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı (ortak çizgi ) temin edemezsiniz.

Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalâlete ( doğru yoldan sapkınlık ) düşer, boğulursunuz.

Bediüzzaman Said Nursi

21 Mart 2009 Cumartesi

Resul-İ Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmın................... Ümmetine Karşı Kemâl-İ Şefkat'i


Resul-İ Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmın Ümmetine Karşı Kemâl-İ Şefkat Ve Merhametini İfade Ediyor.

Evet, rivayet-i sahiha ile, mahşerin dehşetinden herkes, hattâ enbiya dahi “nefsî, nefsî” dedikleri zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “ümmetî, ümmetî” diye
1 refet ( esirgeme, koruma, acıma) ve şefkatini göstereceği gibi, 2 yeni dünyaya geldiği zaman, ehl-i keşfin tasdikiyle, validesi onun münâcâtından “ümmetî, ümmetî” 3 işitmiş.

Hem bütün tarih-i hayatı ve neşrettiği şefkatkârâne mekârim-i ahlâk (ahlâkın en güzeli), kemâl-i şefkat (tam ve mükemmel şefkat ) ve refetini gösterdiği gibi, ümmetinin hadsiz salâvatına hadsiz ihtiyaç göstermekle, 4 ümmetinin bütün saadetleriyle kemâl-i şefkatinden alâkadar olduğunu göstermekle hadsiz bir şefkatini göstermiş.

İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehberin sünnet-i seniyyesine müraat etmemek ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu kıyas eyle.

Dördüncü Lem'a Birinci Makam Birinci Nükte

1 : Buharî, Tevhid: 36, Tefsir: 17, Sûre 5, Fiten: 1; Müslim, Îmân: 326, 327; Tirmizî, Kıyâmet: 10; Dârimî, Mukaddime: 8.
2 : bk. Buhârî, Tevhid: 32; Müslim, Îman: 326.
3 : bk. Suyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ: 1:80, 85, 91; en-Nebhânî, Hüccetullâhi ale’l-Âlemîn: 224, 227-228.
4 : bk. Ahzap Sûresi, 33:56; Ayrıca bk.: Tirmizî, Kıyamet: 24.


Kaynak

20 Mart 2009 Cuma

Kur'ân-ı Kerîm Aleyhinde Dehşetli Bir Plan

Kur'ân-ı Kerîm Aleyhinde Dehşetli Bir Plan

Bundan on iki sene evvel işittim ki, en dehşetli ve muannit (İnatçı) bir zındık Kur’ân’a karşı sû-i kasdını tercümesiyle yapmağa başlamış ve demiş ki: “Kur’ân tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin.” Yâni, lüzumsuz tekraratı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun, diye dehşetli bir plân çevirmiş.

Fakat, Risâle-i Nur’un cerhedilmez hüccetleri (Delil) kat’î isbat etmiş ki: Kur’ân’ın hakikî tercümesi kabil değil ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur’ân’ın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve herbir harfi, on adetten bine kadar sevab veren kelimat-ı Kur’âniyenin mu’- cizâne ve cem’iyetli tâbirlerinin yerinde, beşerin âdi ve cüz’î tercümeleri tutamaz. Onun yerinde câmilerde okunmaz diye Risale-i Nur her tarafta intişâriyle (Yayılmak) o dehşetli plânı akîm (Neticesiz) bıraktı. Fakat o zındıktan ders alan münafıklar, yine şeytan hesabına Kur’ân güneşini üflemekle söndürmeğe ahmak çocuklar gibi ahmakane ve dîvânecesine çalışmaları sebebiyle bana gayet sıkı ve sıkıcı ve sıkıntılı bir hâlette bu Onuncu Mes’ele yazdırıldı tahmin ediyorum. Başkalar ile görüşemediğim için hakikat-ı hâli bilmiyorum. Kaynak

Meyve Risalesi’nden

19 Mart 2009 Perşembe

Türkçe Kur’an


Kur’an'ı kerim'i tercüme işi Mehmet Akif Ersoy'a verilmişti..

Ancak Mehmet Akif, ilk yıllardaki atmosferin giderek değiştiğini görünce, çevireceği Kur’an tercümesinin istemediği bir maksat için kullanılacağını anlamış ve aldığı ücreti iade ederek bu işten vazgeçmişti... Tüm ısrarlara rağmen de çevirisini yetkililere teslim etmemişti…

"Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli;
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli."

İfadelerini, yazan Mehmet Akif’in, bu marşını ayakta alkışlayan ruh tamamen gitmiş, şimdi yerine, bu satırların yazarın karamsarlığa düşüren tavırlara girişilmişti.. Yazdığı şiirlerde ve milli mücadele yıllarında yaptığı etkili konuşmalarla halkı toplayan Akif, gelinen noktadan endişe ediyordu…

Kur’an-ı kerim'i tercüme görevini ise daha sonra, meşhur müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır yerine getirecekti... Elmalılı da, Akif'le aynı endişeyi taşımakla birlikte, çevirdiği Kur'an'ın önsözüne, "Haşa Türkçe Kur’an" şeklinde bir ifade koyacaktı.. Türkçe Kur’an olamayacağını anlatmak için kullandığı bu cümleyi, mukaddimeden çıkarması istendiğinde ise, bir adım daha atarak, "Türkçe Kur’an mı var behey şaşkın!" ifadelerine yer verecekti..
Tartışmalar sürüp gidiyor ancak kimse dinde reform taleplerinin gerçekleşebileceğine ihtimal vermiyordu... Ta ki 1932 ramazan'ına kadar... Tamamı

Muharrem Coşkun


17 Mart 2009 Salı

Benim Ehl-İ Beytim, Tıpkı Nuh’un Gemisi Gibidir

Ehl-i beytimi ve Ashabımı çok seven kimselerin, Sırat köprüsünden geçerken ayakları kaymaz. Deylemî


Sahabelerime hakaret etmeyin! Eğer biriniz Uhud dağı kadar altın verse, onlardan birinin bir avuç sadakasına ve onun yarısına ulaşamaz.
Ebû Saîd radıyallahu anh. Buhârî.


Sahabelerim hakkında Allahtan korkun! Benden sonra onları hedef edinmeyin! Kim onları severse, beni sevdiği için sevmiş olur. Kim onlardan nefret ederse benden nefret ettiği için nefret etmiş olur. Kim onlara eziyet ederse bana eziyet etmiş olur. Kim bana eziyet ederse Allaha eziyet etmiş olur. Kim de Allaha eziyet ederse, artık onu cezalandırması yakın olur.
İbn Mugaffel radıyallahu anh. Tirmizî.


Cennette alt seviyede olanlar, gökteki parlak yıldızı görür gibi, yüksek derece sahiplerini görürler.
Ebû Bekir ve Ömer de yüksek derece sahiplerindendirler, hatta daha da ileridirler.
Ebû Saîd radıyallahu anh. Tirmizî.


Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellemi, Hasan ve Hüseyin omuzlarındayken gördüm. Şöyle dua etti:
"Allahım, ben bu ikisini seviyorum, sen de sev!"
Berâ radıyallahu anh. Buhârî.


Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem, Fatıma’ya şöyle derdi:
"Haydi, çağır şu oğullarımı bana!"
Sonra o ikisini göğsüne basar, koklardı.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî.


"Fatıma, cennet kadınlarının hanımefendisidir. Hasan ve Hüseyin de, cennet gençlerinin efendileridir."
Huzeyfe radıyallahu anh. Tirmizî.


"Benim Ehl-İ Beytim, Tıpkı Nuh’un Gemisi Gibidir. Binen kurtulur, terk eden boğulur."
İbn Zübeyr radıyallahu anh. Bezzâr.


"Size iki şey bıraktım, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız: Allahın "Kitâb"ı ve Allah Resulünün "Sünnet"i."
Mâlik radıyallahu anh. Mâlik.


7 Mart 2009 Cumartesi

Biz Seni Ancak Âlemlere Rahmet Olarak Gönderdik

“Biz Seni Ancak Âlemlere Rahmet Olarak Gönderdik."
(Enbiyâ, 107)


“Biz hiç bir peygamberi, Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik.” buyuruyor. (Nisa: 64)


“Resulullah size ne verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!” (Haşr: 7)


“Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.” (Nur: 56


“Peygamber’e itaat eden, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80)


Buradan da anlaşılıyor ki, ona itaat etmeyip Sünneti Seniyyesi’ne riayet etmeyen, Hadis-i şerif’lerini hafife alan kimseler gerçek imandan mahrumdurlar. Çünkü ona itaat Allah-u Teala’ya itaattir.Alıntı


5 Mart 2009 Perşembe

Cehennemden Kurtulan Tek Fırka

Peygamberleri İzlediklerini İddia Eden Ümmetler Fırkalara Ayrılıp Bölük Bölük Oldular. Her Grup, Kendilerine Ait Görüşten Ötürü Memnun Ve Mutludur. Müminun 53


Her fırka, her grup, benim yolum doğru diyor. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Hadis-i şerifte, Müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu 73 fırkadan her biri, İslamiyet’e uyduğunu, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bu fırkanın kendi fırkası olduğunu söylemektedir. Kur'an-ı kerimde mealen buyruluyor ki:

(Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmektedir.) [Müminun 53 ve Rum 32]

Bu çeşitli fırkalar arasında kurtuluş fırkasının alametini Peygamberimiz bildirmiştir:

(Bu fırkada olanlar, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.) [Tirmizi]

Peygamber efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da, söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Eshab-ı kiramın yolunda giden, elbette Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. (Müjdeci Mektublar m.80)


Bugün çok kimse de kendilerinin Ehl-i sünnet olduğunu söylüyor. Bu bakımdan Ehl-i sünnet itikadının ne olduğunu bilmek şarttır. Bu bilindikten sonra doğruyu, hakkı bilmek zor olmaz. İslamiyeti işitince, doğru olarak öğrenmek isteyene, Allahu Teâlâ, bunu nasip edeceğini vaad buyurmuştur. (Ya Rabbi doğru yolunu bana nasip eyle!) diye ihlâsla, samimiyetle dua edene Cenab-ı Hakkın, doğru yolunu gösterdiğini birçok âlim bildirmiştir.

3 Mart 2009 Salı

Ey Bu Vatan Gençleri!


Ey Bu Vatan Gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ,(acaba) Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten (düşmanlık )sonra, hangi akılla onların sefahet (zevk ve eğlenceye düşkünlük )ve bâtıl efkârlarına (fikirler) ittibâ edip (uymak)emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh (uyanık )olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında (din ve vatan gibi mukaddes değerleri koruma gayreti) yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır (hafife alma) ve millete bir istihzâdır (alay etme).

On Yedinci Lem'a

Bunlara da göz atabilirsiniz

Blog Widget by LinkWithin