Müslümanların hepsi din konusunda birlik olabilir mi?
Olamaz. Olamayacaklarını Peygamberimiz (Salat ve selâm olsun O'na) 1400 yıl önce haber vermiş; "Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır" buyurmuştur. Yine, bu 73 fırkadan sadece birinin kurtuluş fırkası olduğunu, ötekilerin ehl-i nâr olduğunu açıkça söylemiştir.
Peki, bu durumda biz Müslümanlar ne yapmalıyız?
Peygamberimiz, Ümmeti içinde ihtilâf ve tefrika baş gösterince Sevad-ı Âzam'a (Büyük karaltıya, büyük topluluğa) tâbi olmamızı öğütlemiştir. Bu büyük karaltı nedir?
Kur'ân'a, Sünnet'e, icmâ-i ümmete, cumhur-i ulemâya tâbi olan büyük cemaattir.
Gerçek müctehid imamlardır, gerçek büyük fukahadır, gerçek müfessirler, gerçek muhaddisler, gerçek ulemâdır.
Bunlara niçin güveniriz?.. Çünkü onlar kopuksuz sahih silsilelerle Peygamber Efendimize bağlıdırlar. Çünkü onların icazeti vardır.
Bugün İslâm dünyasında Kur'ân, Sünnet,İcmâ-i Ümmet ehli ile en fazla tartışan, çekişen, münakaşa eden tâife kendilerine Selefî adına takmış fırkadır. Bunlar homojen değildir, bir yığın şubeye, alt-fırkaya ayrılmışlardır.
Bunların çoğunluğu Muhammed ibn Abdilvehhab'ı imam, din önderi, rehber ve kılavuz olarak kabul eder.
Biz Ehl-i Sünnet ise onun kardeşi Süleyman ibn Abdilvehhab'ı gerçek âlim ve fakih, gerçek rehber olarak kabul ederiz. Süleyman ibn Abdilvehhab, kardeşi Muhammed'i tenkit etmiş, aleyhinde kitap yazmıştır.
İki kardeş var. Biz Süleyman'ı tutuyoruz, doğru buluyoruz, bu suç mudur?
Ehl-i Sünnet kardeşlerimi acizane ve nâçizane uyarıyorum: Onlarla tartışırken kesinlikle galiz kelimeler kullanmayalım, şirk ve küfürle suçlamayalım, onların seviyesine inmeyelim.
Maalesef onlarda bedevî hoyratlığı ve kabalığı görülüyor. Müslümanca, sakin, terbiyeli, kardeşlik hukukuna riayet ederek tartışamıyorlar.
Onlara kalırsa şu bir buçuk milyarlık İslâm dünyasında kaç Tevhid ehli kalır? İmamı Eş'arî ve İmamı Mâturidî (hâşâ) sapık... Ehl-i tasavvuf ve tarikat müşrik kâfir... Yâ Nebiyyallah diyen kâfir... Yâ Abdülkadir diyen müşrik... Evet soruyorum, kaç Müslüman kalır bu dünyada o Selefîlerin ölçüleriyle?..
İslâm ifratı ve tefriti kabul etmez.
Lâ ilâhe illallah diyen, namazı kılan, zekâtı veren, Kur'ân'ı imam ve düstur kabul eden, Sünnet'e sarılan, fıkhı ve şeriatı kabul eden bütün Ehl-i Kıble Müslüman’dır. Onlara kâfir diyenin kendisi kâfir olur.
Bir kısım selefîler, müşrikler için inmiş ayetleri, kendi yollarından gitmeyen Müslümanlar içinmiş gibi gösteriyor. İftira ediyorlar.
Selefîler dünyadaki bütün Müslümanları kendilerine benzetmek istiyor. Ellerinde büyük paralar, büyük imkânlar ve petro-dolarlar var.
Fitne ve fesadı onlar çıkartıyor. Oyunlarına gelmemek için onlarla fazla tartışmayalım.
Sapıtan sapıtmıştır, bari kalan Müslümanları uyaralım.
İtikatta Eş'arîlik haktır.
Mâtüridîlik haktır.
Ehl-i Sünnet ve Cemaat haktır.
Gerçek tasavvuf ve gerçek tarikat haktır.
Tevessül ve istigase haktır.
Peygamberimizin, kabrinde kendisine lütf edilmiş özel bir hayatla diri olduğu ve ümmetinin salat ü selâmlarının ona bildirildiği, o selâmları cevaplandırdığı haktır.
Allah'ın veli kulları olduğu, onların kerametleri olduğu haktır.
Efendimizin âlem-i mânâda ve yakaza halinde görülmesi haktır.
Ayakta, oturduğu halde, uzandığı yerde, sesli olarak veya içinden, tek başına veya grup halinde Allah'ı zikr etmek haktır.
Zikrullah ile cûş u huruşa gelip elinde olmaksızın sema etmek haktır.
Yüce Allah'ın bazı meleklerini ve veli kullarını birtakım hizmetlerle vazifelendirmesi haktır.
Maddî bedenin ve cismin fânî olduğu, ruhun ölmediği haktır.
Tarikat ve tasavvuf taraftarı Müslümanlara müşrik ve kâfir demek sapıklıktır, bâtıldır, zulümdür.
Zikrullah yapan dervişin vecd halinde ateşin onu yakmaması, zehirli akrep ve yılanın onu sokmaması hep birer bürhandır.
Bütün bunlar Allah'ın yaratması ile olan şeylerdir. Allah dilemezse minicik bir sinek kanadını bir kere bile kıpırdatamaz.
Vecd halinde avucunda kor tutan dervişe bak da, ateşin İbrahim Halilullah efendimizi niçin yakmadığını iyice anla.
Gerçek sûfîler İslâm'ı en iyi yaşayan Müslümanlardır. Tarikat ve tasavvuf velileri, pîrleri, sadatı hep muhterem sâlih ve veli şahsiyetlerdir.
Tevhid'i en iyi anlamış olanlar onlardır.
Onlar fenafillah makamına yükselmişlerdir.
Onlar âmirîni bi'l-mâruf ve nâhîne 'ani'l-münkerdir.
Onlar hâdidir, onlara tâbi olan, onları taklid edenler hidayet bulur.
Resulullah Efendimiz, Allah'ın takdiriyle zaman zaman Müslümanların yardımına gelirler. Herkes göremez, nasibi olan görür.
Efendimizin, Allah'ın izniyle şefaat etmesi haktır.
Ey aşırı gidenler!.. Allah'tan korkunuz ve Tevhid Ehli din kardeşlerinizi pek ucuz, pek kolay şekilde şirk ve küfürle suçlamayınız.
Süleyman ibn Abdilvehhab rahimehullah hazretlerinin "Es-Savaiku'l-İlahiyye fi'r-Reddi 'ale'l-Vehhabiyye" adlı kitabını okuyunuz da orta ve doğru yolu bulunuz.
Aşırılıkta hayır yoktur, Tevhid ehlini şirkle suçlamak sizi ateşe götürür.
Ya Rabbi!.. Cümlemizi islah eyle, İslâm'ı Senin rızana uygun şekilde anlamayı bize nasip eyle... Âmin. Kaynak
Peki, bu durumda biz Müslümanlar ne yapmalıyız?
Peygamberimiz, Ümmeti içinde ihtilâf ve tefrika baş gösterince Sevad-ı Âzam'a (Büyük karaltıya, büyük topluluğa) tâbi olmamızı öğütlemiştir. Bu büyük karaltı nedir?
Kur'ân'a, Sünnet'e, icmâ-i ümmete, cumhur-i ulemâya tâbi olan büyük cemaattir.
Gerçek müctehid imamlardır, gerçek büyük fukahadır, gerçek müfessirler, gerçek muhaddisler, gerçek ulemâdır.
Bunlara niçin güveniriz?.. Çünkü onlar kopuksuz sahih silsilelerle Peygamber Efendimize bağlıdırlar. Çünkü onların icazeti vardır.
Bugün İslâm dünyasında Kur'ân, Sünnet,İcmâ-i Ümmet ehli ile en fazla tartışan, çekişen, münakaşa eden tâife kendilerine Selefî adına takmış fırkadır. Bunlar homojen değildir, bir yığın şubeye, alt-fırkaya ayrılmışlardır.
Bunların çoğunluğu Muhammed ibn Abdilvehhab'ı imam, din önderi, rehber ve kılavuz olarak kabul eder.
Biz Ehl-i Sünnet ise onun kardeşi Süleyman ibn Abdilvehhab'ı gerçek âlim ve fakih, gerçek rehber olarak kabul ederiz. Süleyman ibn Abdilvehhab, kardeşi Muhammed'i tenkit etmiş, aleyhinde kitap yazmıştır.
İki kardeş var. Biz Süleyman'ı tutuyoruz, doğru buluyoruz, bu suç mudur?
Ehl-i Sünnet kardeşlerimi acizane ve nâçizane uyarıyorum: Onlarla tartışırken kesinlikle galiz kelimeler kullanmayalım, şirk ve küfürle suçlamayalım, onların seviyesine inmeyelim.
Maalesef onlarda bedevî hoyratlığı ve kabalığı görülüyor. Müslümanca, sakin, terbiyeli, kardeşlik hukukuna riayet ederek tartışamıyorlar.
Onlara kalırsa şu bir buçuk milyarlık İslâm dünyasında kaç Tevhid ehli kalır? İmamı Eş'arî ve İmamı Mâturidî (hâşâ) sapık... Ehl-i tasavvuf ve tarikat müşrik kâfir... Yâ Nebiyyallah diyen kâfir... Yâ Abdülkadir diyen müşrik... Evet soruyorum, kaç Müslüman kalır bu dünyada o Selefîlerin ölçüleriyle?..
İslâm ifratı ve tefriti kabul etmez.
Lâ ilâhe illallah diyen, namazı kılan, zekâtı veren, Kur'ân'ı imam ve düstur kabul eden, Sünnet'e sarılan, fıkhı ve şeriatı kabul eden bütün Ehl-i Kıble Müslüman’dır. Onlara kâfir diyenin kendisi kâfir olur.
Bir kısım selefîler, müşrikler için inmiş ayetleri, kendi yollarından gitmeyen Müslümanlar içinmiş gibi gösteriyor. İftira ediyorlar.
Selefîler dünyadaki bütün Müslümanları kendilerine benzetmek istiyor. Ellerinde büyük paralar, büyük imkânlar ve petro-dolarlar var.
Fitne ve fesadı onlar çıkartıyor. Oyunlarına gelmemek için onlarla fazla tartışmayalım.
Sapıtan sapıtmıştır, bari kalan Müslümanları uyaralım.
İtikatta Eş'arîlik haktır.
Mâtüridîlik haktır.
Ehl-i Sünnet ve Cemaat haktır.
Gerçek tasavvuf ve gerçek tarikat haktır.
Tevessül ve istigase haktır.
Peygamberimizin, kabrinde kendisine lütf edilmiş özel bir hayatla diri olduğu ve ümmetinin salat ü selâmlarının ona bildirildiği, o selâmları cevaplandırdığı haktır.
Allah'ın veli kulları olduğu, onların kerametleri olduğu haktır.
Efendimizin âlem-i mânâda ve yakaza halinde görülmesi haktır.
Ayakta, oturduğu halde, uzandığı yerde, sesli olarak veya içinden, tek başına veya grup halinde Allah'ı zikr etmek haktır.
Zikrullah ile cûş u huruşa gelip elinde olmaksızın sema etmek haktır.
Yüce Allah'ın bazı meleklerini ve veli kullarını birtakım hizmetlerle vazifelendirmesi haktır.
Maddî bedenin ve cismin fânî olduğu, ruhun ölmediği haktır.
Tarikat ve tasavvuf taraftarı Müslümanlara müşrik ve kâfir demek sapıklıktır, bâtıldır, zulümdür.
Zikrullah yapan dervişin vecd halinde ateşin onu yakmaması, zehirli akrep ve yılanın onu sokmaması hep birer bürhandır.
Bütün bunlar Allah'ın yaratması ile olan şeylerdir. Allah dilemezse minicik bir sinek kanadını bir kere bile kıpırdatamaz.
Vecd halinde avucunda kor tutan dervişe bak da, ateşin İbrahim Halilullah efendimizi niçin yakmadığını iyice anla.
Gerçek sûfîler İslâm'ı en iyi yaşayan Müslümanlardır. Tarikat ve tasavvuf velileri, pîrleri, sadatı hep muhterem sâlih ve veli şahsiyetlerdir.
Tevhid'i en iyi anlamış olanlar onlardır.
Onlar fenafillah makamına yükselmişlerdir.
Onlar âmirîni bi'l-mâruf ve nâhîne 'ani'l-münkerdir.
Onlar hâdidir, onlara tâbi olan, onları taklid edenler hidayet bulur.
Resulullah Efendimiz, Allah'ın takdiriyle zaman zaman Müslümanların yardımına gelirler. Herkes göremez, nasibi olan görür.
Efendimizin, Allah'ın izniyle şefaat etmesi haktır.
Ey aşırı gidenler!.. Allah'tan korkunuz ve Tevhid Ehli din kardeşlerinizi pek ucuz, pek kolay şekilde şirk ve küfürle suçlamayınız.
Süleyman ibn Abdilvehhab rahimehullah hazretlerinin "Es-Savaiku'l-İlahiyye fi'r-Reddi 'ale'l-Vehhabiyye" adlı kitabını okuyunuz da orta ve doğru yolu bulunuz.
Aşırılıkta hayır yoktur, Tevhid ehlini şirkle suçlamak sizi ateşe götürür.
Ya Rabbi!.. Cümlemizi islah eyle, İslâm'ı Senin rızana uygun şekilde anlamayı bize nasip eyle... Âmin. Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder