8 Mayıs 2010 Cumartesi

Osmanlı'nın Ehl-i Sünnet Hassasiyeti

Osmanlı devleti; Mekke Hanefi müftüsü meşhur Seyyid Muhammed İbn Dahlan’ın da övgü dolu sözlerle vurguladığı gibi Asr-ı Saadetten sonra İslamiyet’e en çok hizmet eden İslam devletidir. Özellikle; İslamiyet’in öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanması ve yayılması, ilahî nizamın uygulanması konusunda üstün gayretler ve destanlaşmış fedakârlıklar gösteren Osmanlı yönetimi; bunu yaparken de “ehl-i sünnet ve’l-cemaat” çizgisindeki hassasiyeti ile temayüz ve tebarüz etmiştir.

Osmanlıların ehl-i sünnet hassasiyeti daha devletin kuruluş aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Ertuğrul Bey’in Kuran-ı Kerim’e karşı hürmeti ile başlayan bu kutlu uğraş, Osmanlı cihan devletine adını veren Osman Gazi’nin yaşayış, anlayış ve imanı ile çağları aşan bir devletin ve medeniyetin muştusu haline dönüşmüştü. Osman Gazi; oğlu Orhan Bey’e bıraktığı vasiyeti ile devletini hangi sağlam temeller üzerine oturttuğunu da ortaya koymuştur: “Ey devlet ve ikbal sahibi oğlum!... Ulemaya riâyet eyle ki din işleri nizam bulsun!... Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbal ve yumuşaklık göster!... Askerin ve malın ile gururlanıp, âlimlerden uzaklaşma!... Padişahlığın aslı ve esası İslamiyet’tir. Bu sebeple Hz. Allah’ın emirlerine muhalif bir iş yapmayasın. Bizim yolumuz Allah yoludur ve gayemiz Hz. Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir.” Bu sözler, Osmanlının neden hâlâ kıtalar ötesi Müslümanların bile sevgi, dua ve hayranlığını kazandığını, neden hâlâ hasret şiirlerine, çileye uğrayanların ağıtlarına konu olduğunu göstermektedir. Hatta eski Osmanlı coğrafyasının gayr-ı Müslimleri bile bu ağıt ve hasret destanlarına katılarak tek kutuplu, küresel emperyalizme karşı “Osmanlı adaleti” istemektedirler.

Devamı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlara da göz atabilirsiniz

Blog Widget by LinkWithin